Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sorarsan: Ağrı Varsa Bir Sebebi Var

Tabi ki her ağrının bir sebebi var. Doktoruna sorduğunuzda bir cevap verebiliyorsa, değil mi? Peki kendi kendinize bunu çok kısa sürede farkedebilir, çözebilirsiniz, biliyor muydunuz? Bu yazı hiç bu konu hakkında fikri olmayanlara gelsin, bilenlere de, belki bir bilgi vardır onlara göre, diyelim. Bütüncül şifa der ki; her rahatsızlık bir başka yerdeki rahatsızlığın habercisi olabilir. Daha somut örnekle; baş ağrısı en sık yaşanan sorunlardandır. Baş; iki ana hayati noktanın ev sahibidir, yani beyin. - Çok düşünen, - Az su tüketen, - Az oksijen alan, - Dikkatli bakmaktan gözleri yorulan, - Beyaz ışığa maruz kalan, - Yüksek sese maruz kalan, - Uykusuz kalan, - Yeterince dinlenmeyen, sempatik sinir sistemi hep aktif, - Çok sıcak yada soğuğa maruz kalan, beyin kendini toparlamakta güçlük çeker. Baş ağrısı bu sebeplerden birini içermiyor ve geçmiyorsa doktor kontrolünde bir tarama ile daha iyi sonuç almak gerekir. Peki, son bir kaç günlük tempomuzda bu koşullar varsa ağrı

Boşluk Hissi ve Arayışta Olma Hali

Son zamanlarda çok sık karşılaştığım bir durumdan bahsetmek istiyorum. Kimi dostlar boşlukta hissettiğini, bir şeylerin eksik olduğunu, bir arayışın devam ettiğini dile getirdi. Kendim de bu hissi aradım, yakın zamana kadar ben de bir cevap veremiyordum. Bilgiye güvendim, takip ettim ve beni ulaştırdığı aydınlığa ulaştım. İşim bitti demek büyük gaf olur. Ben de yolumda bir yolcuyum. Boşluk hissi tanımlaması oldukça zor bir hal. Fakat kendimde bulduğum cevap çok açık; ether yani atom parçacıklarını bir arada tutan aynı zamanda uzak eden akışın arasındaki boşluk. Bu bir element aslında, her insan makronun bir mikrosu olduğuna göre boşluk bizim varoluşumuzdan beri bizimle. Peki tanımlaması neden bu kadar zor derseniz, ruhu tanımlamak ne kadar zorsa boşluğu da tanımlamak o kadar zor diyebilirim. Ruh benim algımda insanın kişiliğidir. Kişilik tanımsız, netleşmemiş, kalıplardan arınmamışsa ruh özgür hissetmez, sıkışmış hisseder ve bir boşluk hissi, akabinde arayış hali kaçınılmaz olur. Ö

İlk Adım... Kendinle Tanışmak! - "Kendinizi tanısanız, çok seversiniz." -Anonim

Her yolculukta olduğu gibi, bu yolda bir adımla başlıyor. Yol zaten tohumlandığınız gün başladı. İlk adımı düşünmek ve derinlerine dalmak bizi Allah'a yani yaratıcı güce yakınlaştırıyor. Kelimeler... ah o kelimeler. Kelimelerin anlamını kendi algıladığımız şekilde kaydetmeye başladığımızda henüz 12 yaşını tamamlamıştık. O zamandan bu zamana edindiğimiz pek çok deneyim, kendi kelime dağarcığınızla sınırlı kaldı. Kişisel gelişimini devam ettiren, okuyan ve bilgiye sınır tanımayan insan, hayal kurmakta da güçlük çekmez. Kelimelerin bir veya mecazıyla birlikte birden fazla anlamı olabilir. İşte bu noktada, insan beyninde bulunan "kayıtlı deneyimler sözlüğü" bizi alt üst eder. "Allah" benim için her şeydedir. Atom parçacıklarını bir arada tutan o sihirli enerji de "Allah" demektir. Sanat eserini ilhamıyla doğuran sanatçı da anadır, üretendir, doğurandır, ilahi etki kaçınılmazdır. Şimdi; Allah kelimesini her söylediğimde bile farklı düşünür oldum. Günü

Bütüncül Şifa Üzerine Akan Notlardan

İnsani rahatsızlıklardaki; fizik, metafizik ve psikoloji bilim dallarından rehberlik alarak, beden, zihin ve ruh (ayni zamanda kisilik) sağlığı üzerine kadim ve modern bilgilerin teşhis-tedavi yöntemleri birleşimidir diyebiliriz. Sürdürülebilir olması için gereken özellikler de iradeli, disiplinli ve inançlı olmaktır. Aslında, her insan bu üç özelliğe doğuştan sahiptir. Yalnızca zaman içerisinde törpülenir ve bir form alırlar. Neo korteks yani hayatımızın karar mekanizması, yaş ilerledikçe ömrün sonuna kadar kullanıma bağlı olarak gelişimine devam eder. Kimi insanlar bilgiye uzak kalarak memeli hayvan beyni dediğimiz duygusal beyinde çeşitli engeller taşır. Bu engellere blokaj deriz. İnsan, kendi dünyasını kendisine bile açıkça ifade edemediği noktada blokaj korteksin kullanımına engel olur, inanç bizi sürükler ve korkuda son buluruz. Bu dengede olmadığımızın göstergesidir. Bir an önce kendinize sunu sormalısınız, ben (sadece adınızla) kimim? Bu soru derinliğini yüzyıllar önce insani

Mikro Değişim Makro Değişimi Etkiler

Mikro değişim, makro değişimi etkiler. Herkes kendine çok iyi bakmayı öğrenirse dünya da kendine bakmaya başlayacaktır. Kötü diye adlandırdığımız nice çevremize zarar veren hatamız, yerini doğrulara bırakacak, hatalar küçüldükçe zararlar azalacak, zarar azaldıkça nefes almaya an bulunacak. Akışı durdurmak mümkün değil, sen istesen de istemesen de dünya dönüyor derler ya, tıpkı vefat eden insanların ardından söylenen, ölenle ölünmez gibi. Bir başka açıdan da, akışta olur da tökezler düşersen, kendini karanlıklarda, depresyonda, hastalıkta bulursan, bil ki “şifayı kaptın”, yani kendini yerden kaldırıp, akışa devam etmene bir fırsat, belki de değişimin en güzel ahengi budur. İnsan düşer, hataya da düşer, yere de düşer, hastalığa da düşer, günaha da düşer… Önemli olan kalkabilmektir. Eğer düştüğünüz yerde kendinize gelmeye zaman verirseniz, bunu neden yaşadım sorusuna çok takılmadan bir cevap bulabilirseniz, akabinde nasıl çıkarım bu delikten sorusunu da rahatlıkla cevaplayabilirsiniz.

Hormonlar İşin İçine Girince; Liberte Korkoro

Sistem hormonlarımız üzerinde kimyasal çalışmalar yapmaktadır. Bu inkar edilemez ve çok rahat test edilip onaylanabilen bir gerçektir. Tüketilen tüm ürünler; “Daha çok isteme”, “dopamin salgılatma”, “uyku düzenleme”, “enerji verme”, “sakinleştirici etkili”, “mutluluk veren”… Daha çok örnek verilebilir, nöropazarlama çalışmalarıyla dünyamıza dahil oluyor, hormonlarımızı aktif hale getirip, duygularımızla açıkça oynuyor. Peki, ne kadar kendimizi koruyabiliriz? Paralı tüketimi tamamen bırakmak mümkün mü? Paralı tüketimi durdurmamız elbette mümkün, neden olmasın? Önemli konu, kaldırabilir misin? Paralı tüketimi bırakmak demek, yeme içme ve korunma temelinde ihtiyaçlara hiçbir ücret ödemeden sahip olmakla başlamaz mı? İmkanı olanlar yapmıyor mu? Perma-kültür nedir? Kendi enerjini üretmek, yakıtını sağlamak nedir? İnsanlar dünyada bu şekilde yaşıyor, Tibet rahipleri de bir nebze dünyevi tüketimden uzak yaşıyor. Demek ki gerçekleşmesi mümkün. Her şeyde olduğu gibi mikro bedenlerimiz

Herkes Kendine Çok İyi Baksın, derken?

Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok sanırım. İnsan dediğimiz evrimsel canlı günümüz dünyasında unuttuğumuz bir şey. Kimi zaman bencillik olgusu kimi zaman gurur kimi zaman da efsaneleri doğurmuş olan insanın kendini bilmesi ve tedavi edebilmesi, bugünün modern tıp dünyasına sadece alternatif olarak gözükmektedir. Oysa henüz 13.000 yıl gerisine ulaşabildiğimiz insanlık tarihinde hastalıklar yine mevcuttu ve yine tedavi ediliyordu. Nasıl? Hangi teknolojiyle ya da bilgiyle? Bu soruların cevabını bilmek zorunda mıyız? Bilmeden yaşarsak ne oluyor? Bilerek yaşamanın farkı nedir? Bugün gündemimizi oldukça yoran konular varken kadim bilgilere bağlı nasıl kalabiliriz? İnanç dediğimizde surat ifademizin bile değiştiği bir dünyada, asıl sebebin bastırdığımız kişisel inancımız olduğunu söyleyebilir miyiz? Özgüven sorunu, eril ve dişil dengelerin şaşması… nice sorunsallarla başa çıkan dünyamız, bize hangi sorunları yansıtıyor dersiniz? Doğa çektiği acıları insan doğasına nasıl aktarıyor?

Satürn Sizinle Uğraşmıyor

Göz ardı ettiğimiz sadece varlığımız. Varlığımızı bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuz oluşturur. Önemli olan bizi biz yapanları ayıklayıp, kişiliğimizi bulup, nereye gideceğimizi doğru kestirip, yola koyulmaktır. Geçmişe takılarak, atalarımıza, anne babalarımıza, yanımızdaki insanlara, dünya düzenine küfür ederek bir yere varamayız. Aksine onlardan ne gibi dersler çıkartırız ve yeni nesillere nasıl aktarabiliriz buna odaklanmalıyız. İnsan da her hücre kadar hatalı olma hakkında sahip, bu hata payı karşılığında sizden ne istiyor, bu hatayı nasıl telafi edebilirsiniz, ders aldınız mı diye sürekli sınandığımızı düşünürüz. Satürn sizinle uğraşmıyor, siz kendinizle uğraşmadığınız için ilahi güç size sizi hatırlatıyor.

İnancınızı keşfedin!

“İnsan Olmanın Fabrika Ayarları” genetik ortak kodlarımıza göre düzenlendiğinde: 1)       Beden sağlığını korumak, adapte olmasını sağlamak – İbadetler 2)       Besin değeri yüksek, az ve sık yemek tüketmek ve oruç uygulamak, açlık hissini yaşamak 3)       İnsanlarla ilişki kurmak, etkileşim halinde olmak – Birlik ve yardım içgüdüsünü beslemek 4)       Stresi adrenalinle dengeleyip, rahatlama sağlayıp, zihinsel dengeyi korumak – umut sahibi olmak. Fabrika ayarlarına dönmek için öncelikle inancınızı keşfedin . Bu tekniğin başarılı uygulamalarında elde edeceğiniz kendiniz yani insan; Prof. Dr. Sinan Canan’ın deyimiyle “insan olmanın fabrika ayarları” na dönmüş ve gelecek güncellemelere daima açık olacaktır. Güncellemelere adapte olabilmek, yüzyılın gelişmelerini takip etmek, hiçbir ülkeyi tek başına değil, tüm insanlığı uygarlık seviyesine taşıyacaktır. Artık evrenin, doğanın, insan olmanın ne olduğunu daha iyi kavrayabiliyoruz. Bu bilgiler gelecek nesillerin kodlanma

Denge her şeydir!

Denge her şeydir. Denge olmayan yerde bir alışveriş söz konusudur. Fazla alış-veriş kendini dengelemek ister. Hayat güneşli günlerle dolu olsaydı, akşam yemeğinde salata bulmak zor olurdu. Denge sadece insan beni ve zihin ile alakalı değildir. İlişkiler de dengeli olmalıdır. Yanımızdaki çok hücreli diğer memelileri de çeşitli süreçlerden geçerek yoğurulan, kimine korku kimine neşe ile motivasyon veren, iyi gün olduğu kadar kötü gün de yaşatan birer canlı olarak görebilmeliyiz. Herkesin kendine göre sorunları elbette var. Önemli olan birbirimize bu hastalığı iletişimle bulaştırmak yerine, tedbirli olup hem hiç hasta olmamak, hem de başkalarına bulaştırmamaktır. Evimizde, işimizde, okulda, hastanede, toplu taşımada ve insanlarla birebir temas ettiğimiz her ortamda; kendimizi, dengeyi, bilgiyi korumalıyız. Bilgiyi bilmek onu savunmak, diğerlerini bilmediği için suçlamak, toplumdan ayrı hissetmek ya da reddedilme korkusu, bilmenin kibiri ve daha pek çok şekilde tezahür edebilir v

Zihin Süzgeci

Zihin Süzgeci Bir bilgi nöronlar aracılığıyla beyine ulaştığında bir süzgeçten geçer. Bu süzgeç reseptörlerimizi uyaran bu bilgiye nasıl tepki vereceğimizi belirler. 1)       Sürüngen/Kök Beyin; YAŞA/KAÇ - Yaşamsal organların işlevini düzenler. 2)       Memeli Beyin; HİSSET – Duygusal, duyusal ve iletişimsel bölgedir. 3)       Serebral Korteks; DEĞERLENDİR, ALGILA – Karar mekanizması, değerlendirme merkezidir. 4)       Neokorteks/Frontal Lob; DÜŞÜN, SORGULA – Düşünen beyindir. Sanat, felsefe, maneviyat, sezgiler, dil, düşünce bilinci, 3.boyutta algılama bu bölümdedir. Süzgeç süreci şöyle işler; 1-       Bilgi öncelikli olarak Sürüngen/Kök beyine ense kökünden ulaşır. Kök YAŞA/KAÇ değerlendirmesini “Bu benim hayati koşullarımı etkileyen bir şey mi?” sorusuyla yapar. 2-       Gelen cevapla birlikte Memeli Beyin durumu “nasıl HİSSEDİYORUM?” sorusuyla değerlendirir ve cevabını serebrale iletir. 3-       Serebral Korteks durumu değerlendirir.

İnsan hangi yaşta olursa olsun, zihinsel evrim zamanını değiştirmez!

İnsan hangi yaşta olursa olsun, zihinsel evrim zamanını değiştirmez. Bu süreçlerden hepimiz geçiyoruz, ancak farkında olmuyoruz. Gündem neo-korteksi fazlasıyla yoruyor, kök ve memelinin hislerine ve ilettiklerine tepki vermek ancak gündemin tatil olduğu zamanlara kalıyor.

Niyetim o ki; herkes kendine çok iyi baksın!

Niyetim o ki; herkes kendine çok iyi baksın.  Hem içine, kendisine, özüne dönüp baksın, hem de ait olduğu bedene ve zihne iyi baksın.  Günlük hayatın koşuşturmalarından dünyevi üzüntülerden arınmanın, bir adım geride durup nefes alabilmenin, evrendeki boşlukları görebilmenin ve deneyimlediğimiz her şeyin bir rehber olduğunu kabul etmenin eşiğindeyiz.  Hayatın akışına ayak uydurmak ve anın gelişine izin vermek, ne gelirse güzel gelir diyerek endişelerden ve korkulardan arınmak, her gelenin bir rehberliği sebebi vardır elbet acaba ne anlatmaya çalışıyor diye düşünmek, kendine zaman ayırmak, duyguları bastırmadan sağ beynimizin becerilerine inanarak açığa çıkartmak, dengeli bir beden ve zihne sahip olmak… Nasıl yaparsanız öyle güzeldir. Herkes yeter ki bir şekilde kendine çok iyi baksın. gke.