Ana içeriğe atla

Kelimelerini ve düşüncelerini; susma, tutma, yutma! - #herkeskendineçokiyibaksın Motivasyon Notları




Pek çok şey yaşadık bugüne dek. Kimi derin izler bıraktı, kimi sıyırdı geçti, kiminin de yarası çoktan kapandı unutuldu. İyi günlerimiz de oldu iz bırakan, etkileyici sahneleri olan ya da hayal meyal hatırladığımız günler. İnsan geçmişin izlerini ve geleceğin endişelerini sırtlandığında kamburu dolar, sinüsleri dolar, damarları daralır, göğüs kafesi daralır, boğazı sıkılır, başı tutar… Bilinmez çare bulunmaz gözüken rahatsızlıklar meydana gelir. Hep bir sebep var yaşananlarda fakat sebebin üstünde de bir başlık var, kocaman yazıyor ama göremiyoruz; öğrenilecek dersler var hayatta.

Sadece evlenmiş, işini ve yaşam koşullarını sağlamış olmakla hayat öğrenilmiş, tamamlanmış olmaz ki. Hayat doğumdan ölüm anına kadar öğretilerle doludur. Hatta ilk tohumdan öldükten sonraya dek desek daha doğru olur.

Bazı sohbetlerde insanların olayları aktarırken iki şekilde tepki verdiğine tanık oluyorum. Ya EGO devreye giriyor ve olayın ön plana çıkartılacak, durumun şans ve şansızlık bölümleri anlatılıyor ya da sindirimi tamamlanmamış, bastırılmış, netleştirilememiş bilgilerle bölük pörçük aktarılıyor – ki ikisi de doğru yada yanlış denecek şeyler değil. İyi bir olaysa kahkahayla, güler yüzle, güçlü bir ses tonuyla, önemli noktaların detayları anlatıldığı, kötü bir konuysa kesik cümlelerle, mırıltılı veya kısık bir ses tonuyla, çoğunlukla el kol bakış beden duruşu değişimleriyle, sonuç odaklı bir anlatım gözledim. Farkında mısınız, ikisi de terazinin dengesini bozuyor. Hayatın getirdiklerini iyi ya da kötü diye belirlemek oldukça zor benim için. Çünkü insanın hayatta her yaşadığı bir sonraki adımda olacakların habercisi, ders çıkartması için pratiği, öğrenmediyse tekrarı, fazlasını alabilecek kadar iddalıysa fazlasını, azıyla yetineceğim değişmeyeceğim diyene değişime zorlayacak fırsatları… yani ne dersek diyelim bir başkası gelmeye devam edecek. İsyan edip, ben bunu mu hak ediyorum diye sorup, değişime kapanıp ve en kötüsü tembellik edip çözümden kaçarsak ani bir durum yaşandığında panik ve travma dolu sahneler yaşamak kaçınılmaz olur.

Önemli olan neyin sizi huzursuz yaptığını bilmektir. İçinizi yiyip bitiren birden fazla konu varsa hepsini birden düşünerek nereye varmaya çalışıyorsunuz, Nirvana mı? İnsan en sağlıklı “bir ana başlık” düşünebilir. Bilim insanları beyni bölebilmek farklı açıları aynı anda yakalayabilmek gibi yeteneklerimiz olduğunu söylese de hangimiz bu pratiğe sahibiz? Bir ana başlık, kök sebep, kök inanç, yanlış kaydedilmiş bir kavram ve daha niceleri pek çoğumuzun adrenalin salgılayarak çaresiz hissetmesine sebep olur. Seviyeler herkesin farklıdır, bu nedenle panik atak kapsamındaki tipleri ayırmak oldukça güç bir iş.
Panik atak yaşayan insanların neredeyse tamamı duygularını bastırmak ve susmaktan bu hale gelir. Bir yerlerde sakladığı, ufacık bir sır, rahatsız hissettiği bir his, büyük bir sorumluluk, başka insanlar tarafından bastırılma, aşırı yoğun ve dinlenmeyen beden… tek tek sebeplerini saymakla bitmeyecek pek çok duygusal baskı ve iletişim özgürlüğü sorunu. Zannedildiği gibi her çocuk meraklı değildir, her çocuk kavramları öğrenirken özgürce “bu nedir?” diye soramaz, çoğu zaman şansı bile olmaz farklı kaynaklardan araştırmaya. Elbette bu bir tercih diyebilirsiniz, merak etmek içgüdüsünü doyuracak fırsatı olan insan zaten ileriki yaşlarına geldikçe kişisel gelişiminin seyrinde olur. Merak etse de “çocuksun bilmezsin” ve türevi sözlerle susturulan, özel yetenekleri keşfedilse bile bilinçsiz anne baba tarafından bastırılan, iletişim özgürlüğü ortamının olmadığı durumlarda çocuk kavramları doğru kaydedemez ve ileri yaşlarda özellikle hormon ve koşullar deprem yaşadığında çaresizlik paniğine düşer, çünkü bilmiyordur. Bilse bile atak halindeki zihin insanı çaresizliğe sürüklemeye ve kendini zehirlemeye devam eder.

Neden nasıl sahip olduğunuzu bilmediğiniz bu amansız ve bir o kadar atlatılması çok kolay mesele, yani Panik Atak; adrenalin seviyenizin çok yükselmesi ve zihnin neo korteks adını verdiğimiz karar veren düşünen bölümünün sistemi kapatması üzerine kuruludur.  Hayati koşullar telaş ve stres altındadır. Gözler net görmez, kulaklar duymaz, tükürük üretemez, nefes alamaz, ağrılar ve omuzların kasılmasından beden küçülür ve dik duramaz, eller titrer, soğuk terler atılır, mide sıkılır… öğürme isteği, öksürük ve nefessiz konuşma halini özellikle çok sık gözlemledim. Göz bebekleri küçülür ve göz kapakları yuvalara çekilir. Okurken her hangi bir kelime size “ay aynen böyle oluyor” dedirtiyorsa, panik atak tiplerinden biri olabilirsiniz demektir, bir iki taneden fazla ise seviyeniz orta ve üst düzey olabilir.

Neyi değiştirebilir insan? Huzurunu bozan konu haksızlık, adaletsizlik, çirkinlik, pislik, aşağılık olabilir. Geri dönüp yaşanan zamana çözüm üretmek fantastik bir film gibi, peki ya bilinçaltı kodlamaları? İstediğiniz kadar kendinizi kandırın, yaşanan yaşanır, olan olur, olmuşla ölmüşe hayatta çare yoktur. Nitekim, çözüm vardır. Yaşanan her neyse etkileri için çözüm üretebilirsiniz. Derdiniz neyse söyleyin yeter ki, içinizde tutmak ve yutmak aklınızdakileri sinidirim sisteminizi, direkt olarak hormonlarınızı ve düşüncelerinizi etkiler. Susmayın, tutmayın, yutmayın!
Dağa taşa bağırın, denize bağırın, kağıda yazın ya da muhatabı kimse ona söyleyin, sanat icra edin, spor ya da yürüyüş yapın...
.
.
.
Hadi Gökçe çok konuştun, atak geldiğinde ne yapacağım, nasıl çözeceğim o halimi?

İlk Telkin: NEFES AL!
Burnundan derin bir nefes al, sakince ağzından üfleyerek ver. Nefesini verirken nazik ol.

İkinci Telkin: GÜVENDESİN!
Her nerede nasıl denk gelirsen atağa fark etmez, bedeninin içindesin, güvendesin. 
Dışarısının ne halde olduğunun bir önemi yok.

Üçüncü Telkin: KONUYU DÜŞÜNMEYİ DURDUR!
Aklına gelen binlerce şey o anda zehirli sarmaşık gibidir. Dikkate almamak daha zordur. Bir de onun stresi üstüne biner. Her ne yapıyorsan elindeki işi bırak. Bir yere otur ve içinden tek bir kelimeye odaklan, bu kelimeyi kendin belirlemelisin. Sana huzur veren ve iyi gelen bir kelime olmalı. Nefes, sevgi, şifa, huzur, mavi, yeşil, güven, gökyüzü, bulut, yıldız, güneş, ay, rakamlardan her hangi biri, sevdiğiniz bir film karakterinin adı… aklınıza ilk gelen ve sizi güzel bir sahneye götürecek herhangi bir kelime olabilir.
.
.
.
Bu üç adım sonunda hala sakin değilseniz, endişe ve korku hissediyorsanız, uzman yardımı almanızı önermek durumundayım. Çünkü kişi kendine bakamadığı noktada, konunun uzmanına elbet bir gün danışmak zorunda kalır. Önceliğim herkesin kendine iyi bakabilmesi olduğu için; sakin olun, kendinize güvenin, siz neleri başardığınızı sadece unutuyorsunuz. Eminim rahatsızlık veren her neyse, kendinize yapacağınız ufacık bir dokunuşla kendini yenileyecek ve iyileştirecektir.


Tatlı bir öneri daha; Frozen (Animasyon Film) Film Müzikleri, Let it go! dinleyiniz efenim.
Türkçe sözler için tıklayın.


gke.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Can, Toprak, Hava, Ateş, Su... Elementlerin Farkında Ol! - #herkeskendineçokiyibaksın Motivasyon Notları

Elementler hayatımızın her anında var. Kanımızda toprak mineralleri, ciğerlerimizde hava, midemizde besinleri yakarak enerji aldığımız ateş ve olmazsa olmazımız 4’te 3'ü su yaşamamız için gereken ana elementlerdir. Etrafımızda bulunmaları durumunda yansıma özelliği devreye girer. Toprak kanımızın yenilenmesine ve dinginleşmeye, hava oksijen seviyemizi korumaya ve ateşimizi körüklemeye, ateş bedenimizin ısınmasına dolayısıyla hareket kabiliyetimize, su esnekliğe, sindirim sistemimize ve vücut değerlerini korumaya yardımcı olur.  Doğadaki elementler, insan bedenini oluşturan mineral ve diğer maddeleri de simgeler. Bedenimizin ihtiyacı olan her şey doğada mevcuttur. Ancak doğadan gelirse bünyemiz sağlıklı tepkiler verebilir. Bunun ne demek olduğunu, günümüz dünyasındaki kirlilik ve değişimlerin hiçbir sapma yapmadan direkt olarak bedeniniz, düşünceleriniz, hayatınızla ilgili etkili olduğunu hatırlatmak isterim. Şaman öğretilerinde, Ayurveda, Çin Tıbbı, Tao ve diğer tüm büt

Güneş'i Doğurmak Üzerine (2021 taslaklarından) #herkeskendineçokiyibaksın

  Özlem Tekin'in çok sevdiğim bir parçası var; Dağları Deldim. Pek çok akranım olan kadının bu parçayla güç bulduğuna da adım gibi eminim. Var olsun ne güzel demiş: Dağları deldim tek başıma, çölleri aştım, bir tek ben erleri yendim kız başıma sende yıkılmam. Kulaklarda tınısı dilinizde sözleri olsun :) Uzun zamandır yazmıyordum. Aslında yazıyorum da paylaşmıyordum diyelim. Kendime göre çeşitli sebeplerim vardı. Hakkımda hayırlısını verdiğine bir an şüphe etmediğim Allah yine yanımdaydı. Dağlara çıktım, Erenlere selam verdim, meşk ettim ateş başında, dostlarla bir oldum, yolları aştım... beşeri aşka kavuştum. Beşeri aşkı tatmayan ilahi aşka erişemez diyenlere gönlümü açtım. Dengeli ve merkezinde günlerimin ardından içime ışık olan aşktan meyvemiz oldu. Yine edebiyat yaptım umarım konudan uzaklaşmadım. Özetle; az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim, özüme öz kattım, yuvaya döndüm. Şimdi önüme bakarken yalnızca aldığım nefes için şükür ediyor ve bugünü düşünüyorum. Gel

Bütüncül Şifa Notlarından (2) - #herkeskendineçokiyibaksın

Bedenin en değerli varlığın. Zihnin de bu varlığını kullanmana yarayan bilgi kaynağın ve yönetim merkezin. Enerji ise tüm bu varlığını akışkan hale getiren seni canlı kılan ve kalbinin atmasını, organlarının çalışmasını, hücrelerinin yenilenmesini, kıllarının ve tırnaklarının uzamasını... nicelerini sağlayan kaynak. Peki daha değerli dediğin şeyler neresinde hayatının? tamamen bedeninin dışında ve senin zihninde kategorize ettiğin kadar değerli. Koçlukta "Değerler Çalışması" başlığında bir çalışma uygulanır. Kişinin hayatta değer verdiği sağlık, aile, dostluk, para, kariyer ve benzeri konulardan yakında dönemde ilk 3 sırada olanlar belirlenir. Sağlık değeri çoğunlukla hepimizin anda ve gelecekte sahip olmak istediği fakat çalışma uygulanana kadar ilk sorulduğunda aklımıza gelmeyenlerden biri. Sağlık bir değerdir. Peki aile, dostluk, para, kariyer gibi konularda ne yapılması gerektiğine dair bireysel çözümlerimiz varken sağlık konusunda bu kadar istekliyken neden bir bil