Hatalarıyla, doğrularıyla insan olmak mesele. İkisini de yapabilirsin fark etmeden. Farkındaysan yaptığının ne ala.
Bana göre insan dengesi yerinde değilse hata yapmaya meyillidir. Bir kez yapılan hata ders çıkartılıp tekrar edilmezse, her aynı hata tekrarında kalbi öfkeyle, suçlulukla, kıskançlıkla doldurur.
Kimse mükemmel değil. Mükemmel olmak zamanı değil. Ancak bir ve bütün olur, her konuda sorunsuz olur, dengeli ve sağlıklı olursak mükemmel hissederiz. Sadece hissederiz. Hisler yanıltabilir insanı, düşünceler zehirleyebilir. Denge kaçar, illa ki bir yan ağır basar, eğilir, bükülür, şekil alır.
İşin ilginç yanı, kimse kendinin mükemmel olup olmadığını düşünmediği gibi, başkalarını da yargılamaktan alamaz kendini.
İnsan işte, ne yapacağını bilsin diye gelişmiş bir beyni var, fakat kullanmayı tercih etmiyor. Haklısın insan, beyin kolay bir makine değil. Kullanmak için, usta olmak lazım. Kendini ufak pratiklerle geliştirebilirsin, mükemmel kelimesi hiçliğinin altında ezilecektir.
Kendimi kontrol etmiş halim, tiyatro sever bir kişilik. İnsanın mükemmeli dilemesi, kendini kendine dilemesi gibi bir ironi taşıyor. Tiyatro sever derken; sahneyi tanıyan, belki deneyimleyen ve seyirci olmanın da nabzını bilen, ritm duygusu olan, hayal gücü olan insanı tasvir ediyorum. Aslında hem izleyici rolünde, hem de kendini dışarıdaki diğer akışlara kaptıran oyuncu diyebilirim.
İzleyici yoğun duygulara tepki verir. Senkron bir şekilde gelen tepki büyük bir ses oluşturur. Sahnedeyken o tepkiyi takip etmek lazım, çünkü pek çok provanın ardından metin ve akış hakimiyeti sağlanmıştır ama dışarıya nasıl yansıyor her zaman anlayamayabilir oyuncu. Bu durumda arada yükselen rezonans halindeki tepkileri toplar, anı yakalar, akışa döner. "Hayat Sahnesi" deyimi klişe olmadan önce çok anlamlıydı.
Hayat dışarıda akıyor, bir de içeride. İçinizde akan nasıl yansıyor? Bunu ancak dışarıdan görebileceğinizi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. İçinizi de en az dışarısı kadar yakından gözlemleyebilirsiniz.
Bu kadar lafın ardından şu sözleri sarf etmem gerekiyor:
- Kendinizi sevin, karşınıza çıkan her şeye sevgi yansısın,
- Var olan, var olmuş her zerreyi, canlıyı sevin, sayın, anın,
Bunlar yerine daha önce yazdığım kısa bir sevgi pıtırcığı notumu paylaşmak isterim:
"Bir güzellik yazıyla, çizimle, dille ya da fotoğrafla ne kadar anlatılabilirse...
Güzellik her tanesindedir can'ın. Güzelliğin karşısındaki ancak yansıyanı bulur.
Sen kendine bakar, güzelim dersen sevgiyle, varsın sel alsın yansıdığını, gelir bulur seni, yani güzelliği yansıtanı.
Bekar yada eşli ol, sen güzel de kendine sev, dışarıdan ancak o zaman görebilirsin sevgiyi bir haliyle... Bazen dost, bazen çalı, bazen bir hayvan, bazen de eşin olur sevenin. Bir bakmışsın ne çoklar.
Ailen zaten seviyor seni ve hep sevecek, diye esirgeme sevgiyi. Herkesi sev, sınırın kendinden fazla vermek olsun. Çok verirsen bu kez sevilmeyi unutursun. Sonra mumla ararsın gerçek anlamda 'karşılıksız' sevgiyi.
Şimdi nefes gibi sevgiyle dol. Önce at içindeki nefesi, al derince genzine değsin sevgi, ver sakince burnundan ve dolsun içine dengenin sihiri..."
Önce kendinizi, varlığınızı bilin, tanıyın, tanımlayın, başkalarını yargılarken kendinizi de yargılayın.
Bu yazı da mükemmel değil, okuyup geçin :)
gökçe.
Yorumlar
Yorum Gönder